BİZE ULAŞIN
tr

Erken Çocukluk Çağı Çürüklerinde Mikrobiata

Erken çocukluk çağı; fiziksel, zihinsel ve ruhsal yönden önemli olan çocuklarda 3-5 yaş aralığındaki süreci kapsayan dönemdir. Süt dişleri doğumdan itibaren ortalama 6. ayda sürmeye başlamakta ve bu dönemin sonunda sayıları tamamlanarak 20'ye ulaşmaktadır.

Süt dişlerinin fizyolojik düşme yaşına kadar sağlıklı ve fonksiyonel bir şekilde ağızda tutulması çocuk diş hekimliğinin esas hedeflerindendir. Erken çocukluk çağı döneminde görülen diş çürüklerinin hızlı ve agresif ilerlemesi ve bununla birlikte etkilediği yaş grubunun da çok küçük olması, çocuk diş hekimliği açısından önemli bir konu haline gelmiştir. Bu konu uzun yıllardır literatürlerde kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır. Erken çocukluk çağı çürüklerinin (EÇÇ) önlenebilir olduğu düşünülse de yüksek prevalansı, tedavi maliyetleri ve çocuklarda ağız sağlığı ile ilgili yaşam kalitesi üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, küçük çocuklarda en sık görülen ve kritik öneme sahip kronik hastalık olmaya devam etmektedir.

EÇÇ, kompleks biyofilm mikroorganizmaları ve fermente olabilen karbonhidratlar ile başlayıp, tükürük akışı ve kompozisyonu, florid alım sıklığı, ağız bakım ve beslenme alışkanlıklarının yanı sıra, ailelerin sosyoekonomik seviyeleri ve eğitim düzeylerinden de etkilenen multifaktoriyel bir hastalıktır.

Oral flora, doğum anına kadar steril kabul edilir. Doğumla birlikte bebek birçok mikroorganizmaya maruz kalsa da bunların çoğu ağız içine kalıcı olarak yerleşmezler. Doğumdan sonraki ilk 24 saat için oral florada en çok bulunan mikroorganizma Streptococcus salivariustur. S.mutansların epitelyal yüzeylere bağlanma kapasiteleri zayıftır. Bu nedenle bu mikroorganizmaların kolonizasyonları süt dişlerini takiben görülebilmektedir.

Germ-free deney hayvanlarında yapılan çalışmalarda, yüksek karbonhidrat içeren diyete rağmen çürük gözlenmemiş ve çürük etiyolojisinde oral mikroorganizmaların primer etkisi kanıtlanmıştır.

Kanıtlar, çocuklarda EÇÇ gelişiminde ilk basamak olarak karyojenik mikroorganizmaların oral florada görüldüğünü göstermektedir. Diş çürüğünde etkili temel karyojenik mikroorganizmalar Streptococcus mutans ve Laktobasillerdir. Bu patojenler diş yüzeyinde kolonize olabilir ve fermente olabilen karbonhidratlarla bir araya geldiğinde metabolizma sürecini başlatarak diş minesini demineralize ederek diş çürüğüne katkıda bulunan asit son ürününü oluştururlar.

Bebeklerde ilk S. mutans bulaş kaynağı anne ve/veya ilk bakıcıları olarak düşünülmekte ve bu durum ‘‘vertikal geçiş’’ olarak tanımlanmaktadır. S.mutans geçişinin en büyük rezervuar kaynağı anne ve/veya bakıcının, bebeği dudaktan öpmesi sonucu tükürük ile veya bebeğin kaşık, çatal, emzik gibi nesneleri önce kendi ağızlarına daha sonra bebeğin ağzına götürülmesi sonucu olabilmektedir. Bu sebeple tükürüğünde yüksek düzeyde (105cfu/ml den fazla) S. Mutans bulunan, ağızlarında tedavi edilmemiş, aktif çürükleri olan ve fermente olabilen karbonhidratları sık tüketen anneler vertikal geçiş açısından önemli bir risk faktörüdür.

Çürük oluşumunda rol oynayan en önemli bakteriler S. Mutans ve Laktobasiller olarak belirtilmektedir. Buna karşın son dönemlerde yapılan çalışmalarda geleneksel mikrobiyolojik çalışmaların yanında yeni teknolojik imkanlar ve moleküler yöntemler ile birlikte çürük etiyolojisinde farklı mikroorganizma gruplarının da etkili olabileceği tespit edilmiştir. S. Mutans ve diğer Streptokok türlerinin yanında; Veillonella, Actinomyces, Bifidobacterium ve Lactobacillus türlerinin şiddetli EÇÇ (Ş-EÇÇ) ile anlamlı düzeyde ilişkisi tespit edilmiş ayrıca S.sobrinus, S.mutans, Fusobacterium nucleatum, Scardovia wiggsiae, Veillonella parvula, Actinomyces gerensceriae, Ş-EÇÇ görülen çocuklarda yüksek düzeyde tespit edilmiştir.

Mayalar normal floranın bir parçası olarak ağız boşluğunda sıklıkla bulunur. Fırsatçı patojenlerdir; ortam uygun hale geldiğinde enfeksiyonlara neden olabilirler. Candida albicans en baskın türdür ve oral florada normal olarak bulunan potansiyel patojenik mantar olarak kabul edilmektedir.

Candida türlerinin bağışıklığı baskılanmış kişilerde ciddi enfeksiyonlara neden olduğu bilinmektedir. Sağlıklı çocuklarda ise mayaların yüksek oranda izole edilmesinin, EÇÇ başta olmak üzere yüksek çürük deneyimi ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Belirgin asit üretimi nedeniyle, Candida türlerinin çürük ilerlemesinde rol oynadığı düşünülmektedir.

Yapılan çalışmalarda araştırmacılar, C.albicans’ ın yüksek derecede asidojenik olduğunu ve minenin hidroksiapatit kristallerini S.mutanslardan daha fazla (yaklaşık 20 kat) çözme kabiliyeti olduğunu belirtmişlerdir. Bu faktörler C.albicans’ ın Ş-EÇÇ’ de hastalığın şiddetine ve agresif doğasına katkı sağladığını göstermektedir. Ayrıca, oral florada C.albicans görülen bireylerin EÇÇ yaşama olasılığının 5 kat daha fazla olduğu belirtilmiştir.

EÇÇ tedavisi, hastalığın ilerlemesine, çocuğun yaşına ve çocuğun sosyal, davranışsal ve tıbbi geçmişine bağlı olarak farklı tedavi prosedürleri ile gerçekleştirilebilir. Öncelikle EÇÇ’ nin önlem ve müdahalesi konusunda, çocuk doğumundan itibaren takip edilmelidir. İlk diş hekimi ziyaretinde risk değerlendirilmesi yapılmalı, aileler diş çürüklerinin önlenmesi konusunda bilinçlendirilmelidirler.

Bununla birlikte dekalsifiye (erken veya “beyaz nokta lezyonu”) ve hipoplazi alanlarında hızla kavitasyon gelişebilir. Lezyonlar erken teşhis edilirse, çürük önleyici ajanların kullanımı çürük gelişme ve ilerleme riskini azaltabilir. Özellikle üst süt kesici dişlerinde çürük görülen çocuklarda ayda bir fluor verniği uygulanabilir. Lokal anestezi gerektirmeyen ‘Atravmatik Restoratif Tedavi’ (ART) gibi minimal invaziv restoratif prosedürler, hem ebeveyn hem çocuk için diş hekimi kaygısını azaltmada faydalıdır. Ayrıca fluor salımı yapan camiyonomer simanların kullanımı, diş çürüklerinin önlenmesinde ve tedavisinde etkili görülmektedir. Kavitasyon meydana geldiğinde, daha kesin tedaviler gerekir. Kavitasyonun erken aşamaları restoratif olarak tedavi edilebilirken, ileri aşamalar ön dişler için strip kuronlar, arka dişler için paslanmaz çelik kuronlar gibi daha karmaşık yöntemler gerektirmektedir. Lezyonların derinliğine bağlı olarak endodontik prosedürler veya çekim de planlanabilir. Bunlar kooperasyon gerektiren pahalı tedavilerdir.

Berkowitz’ e göre EÇÇ tedavisinde standart olarak nitelendirilebilecek yöntem; bebeklerin ve okul öncesi çocukların işbirlikçi davranış düzeyi idealin altında olması sebebiyle, tüm risk ve potansiyel komplikasyonlarına rağmen genel anestezi altında tedavilerdir. Buna karşılık EÇÇ’ ye sahip bir çocuğun genel anestezi ile tedavi edilme maliyeti ebeveynler üzerinde büyük bir maddi yük oluşturmaktadır.

AAPD, EÇÇ tedavisine restoratif tedavilerin sedasyon ve genel anestezi gerektirmesi ve yüksek maliyet ve olası komplikasyon riskleri ile birlikte yapılan tedavilerde yüksek nüks görülmesi sebebiyle hastalık sürecini yönetiminde koruyucu ve durdurucu yöntemlere vurgu yapmaktadır.